Ana Sayfa Ne diyorum ben Seçim öncesi kalkınma planımı açıklıyorum!

Seçim öncesi kalkınma planımı açıklıyorum!

651
12

Benden söylemesi: Ne ekonomi ne de finans konusunda bir bilgim var. Burada yazan fikirler sokaktan geçen herhangi birinin düşünceleridir. Okumaya vakit ayıracaksanız bunu göz önünde bulundurun.

Bloğun tapusu bende olunca dilediğim gibi saçmalama hakkım da oluyor tabi. Bu yazıda bir süredir aklımda olan ve ülkenin tek şehir odaklı büyümesini değiştirecek teşvik planımı açıklıyorum.

Seçimlere girecek değilim ama bu plan bende kalacağına sizlerle paylaşayım. Belki işi bilen birileri çıkar da neden olmazı ya da olacaksa da nasıl oluru yazar, bilgimizi arttırırız.

İstanbul’un Türkiye açısından önemini açıklayan rakamlara bir göz atalım.

2015 verilerine göre devletin kasasına giren her 100TL’nin 41TL’si İstanbul’dan geliyor. Yani kaba bir hesapla Türkiye nüfusunun %13’ünü barındıran İstanbul, bütçenin %41’ini sağlıyor. (Kaynak: Hürriyet)

2014 verilerine göreyse Türkiye’nin ihracat ve ithalat toplamının %50’si de İstanbul üzerinden gerçekleştirilmekte. (Kaynak: Sabah)

Üçüncü havalimanı, üçüncü köprü, tünel, metro yatırımları ve kanal gibi mega projelerle İstanbul’un değeri arttırılmaya devam ediyor. İl bazında hazineye aktarılan gelirinin %41’i nüfusun %13’ü diyoruz ama İstanbul, Türkiye yüzölçümünün binde 1.9’u kadar alana sahip.

Trafiğin artık durma noktasına geldiği, toplu taşıma sisteminin kapasitesinin üzerinden insan taşımasına rağmen yetersiz kaldığı bu yerde her geçen gün yeni bir gökdelenin yükseldiği, yeni bir AVM’nin kapılarını açtığı düşünüldüğünde sunduğu zengin iş olanakları ve imkanlara rağmen hızla yaşanmaz bir hale geldiğini söylemek zor değil. (Kaynak: Donanım Haber)

Göç alma nedeni zengin iş olanakları olan İstanbul, 2016-2017 yılları arasında tarihinde ilk defa göç verdi. Bu bir yıllık dönemde İstanbul’dan ayrılanların sayısı 70000’den fazla. (Kaynak: TÜİK)

Yeni teşvik planı ve vergi sistemi ile amacım İstanbul’dan kaçışı hızlandırmak. Büyük şirketlerin merkezlerini İstanbul’dan taşımasını sağlamak. İstanbul’un sahip olduğu ekonomik gücün ülke geneline orantılı dağıtılmasını sağlamak.

İlk adım: Küçük şehirlerde vergi indirimi, büyük şehirlerde vergi bindirimi

Planın ilk aşamasında İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya gibi milli hasıla rakamlarına göre üst sıralarda yer alan şehirlerde Kurumlar Vergisini değişken oranlarda arttırırken, bu şehirlerdeki merkezlerini bir başka şehre taşıyacak şirketlerden ilk 10 yıl Kurumlar Vergisi haricinde hiç bir vergi almazdım.

Vergi teşviği verilecek şehirleri de milli hasılada ilk 5’i oluşturan şehirler dışında hepsinde eşit koşullarla sağlardım. İstanbul’dan ayrılan herkesin doğu illerine gideceğini düşünmek ve sadece doğu illerinde vergi teşviği sağlamak işe yaramaz. Teşviği her ile eşit şartlarda vermek gerek ki şirketlerin seçim şansları olsun.

İkinci adım: Çalışan transferlerine teşvik

Şirketleri taşımak yetmez. Çalışanların da şirketlerle beraber şehir değiştirmelerini sağlamak gerek. Bunun için en güzel yol çalışanların gelir vergisinde ve SGK primlerinde %50 indirim yapıp yapılan indirimin maaş zammı olarak çalışana yansıtılmasını sağlamak.

Yani çalışanlar eğer şirketleri ile birlikte şehir değiştirirlerse maaşları yükselecek. Bu maaş artışı da şirketin üzerine yük bindirmeden yapılacak.

Üçüncü adım: Şehir değiştiren çalışanın ailesine destek

Çalışan için maaş artışı önemli bir etken ama çocukları olanlar için okul konusu, eşleri çalışanlar için eşlerinin işi de çok önemli. Eşi memur olanların şehir değişikliğinde eşlerinin gittiği şehirlerdeki uygun pozisyonlara atamalarının yapılması konusunda devlet desteği sağlanabilir.

Eşinin iş değişikliği nedeniyle işini bırakacak erkek ve kadına bir süre için maaşları oranında kabul edilebilir tutarlarda işsizlik maaşı bağlanabilir.

Eşinin şehir değiştirmesi nedeni ile işsiz kalan kadın ve erkekleri gittikleri şehirde işe alacak firmalar 5 yıllık süreyle SGK primlerinden muaf tutulabilir.

Çocuklar için özel okulda okumaları durumunda okul masraflarının bir kısmı devlet tarafından karşılanabilir.

Şirketlerin çalışanlarının çocuklarının okul masraflarını karşılamaları durumunda okula ödenen tutarın tamamını gider olarak göstermeleri sağlanabilir.

Bu ve benzeri teşvikler ile çalışanların, şirketleri şehir değiştirdiğinde bulundukları şehirden ayrılıp yeni bir şehre taşınması konusunda karar vermeleri daha kolay hale getirilecektir.

Dördüncü adım: Şehir değiştiren girişimciye destek

Hali hazırda merkezi büyük şehirde bulunan ve şirket merkezi ile birlikte çalışanlarını da farklı bir şehre transfer edecek şirketlere verilecek teşvikler yanında şehir değiştirecek girişimcilere de destek verilmeli.

İstanbul’daki yerleşik hayatını bırakıp teşvik verilen şehirlerde iş kuracak ve burada yeni istihdam yaratacak girişimcilere de büyük şirketlerin yararlandığı bütün haklardan yararlanma şansı verilmeli.

Bunun yanında çalışan transferi yapmaz da gittikleri şehirden çalışan bulurlarsa da yine ilk 5 yıl işe aldıkları kişilerin SGP primlerinden muaf olmalılar. Olur da İstanbul’da çalışmakta olan birini transfer ederlerse bu kişi için gelir vergisi ve SGK primi şartları yine %50 indirimli olmalı ve devletin almadığı bu kısım maaş zammı olarak çalışana yansıtılabilmeli.

Rant artışına fren ve şehir planlaması

Böyle bir planın hayata geçmesi halinde teşvik kapsamında olan ve İstanbul’a en yakın şehirler hızla göç alacakları için kiralar ve arsa fiyatları hızla tırmanışa geçecektir. Devletin, verilen teşviklerin etkisini azaltacak bu duruma karşı rant vergisi gibi tedbirler alması gerekebilir.

Ya da TOKİ, hızla göç alması muhtemel yerlerde transfer edilen çalışanlar için toplu konutlar, şirketler için gökdelenler inşa ederek geçiş sürecinin daha sancısız geçmesini sağlayabilir.

Aynı zamanda bu şehirlerin İstanbul gibi çarpık yapılaşmaya kurban gitmemesi için de geniş ölçekli planlamalar yapılması gerekecektir.

Ya siz ne yaparsınız?

Benim fikirlerim bunlar, ya sizinkiler neler? Lütfen yorumlar kısmında bu yazıdaki katıldığınız ve katılmadığınız yerleri de yazmayı unutmayın.

 

Önceki İçerikEvdeki stüdyonuz veya odanız için RGB aydınlatma çözümü önerileri
Sonraki İçerikOyun için PC mi konsol mu almalı?

12 YORUMLAR

  1. Abi inanır mısın ¿ Bu daha önce benimde aklima geldi kalabalik olan şehirlerde kalabalığı azaltmak için toplu tasima araçlarının cogaltimi yerine bir takım teşvikler ile istanbula cok uzak değil , cokta yakin olmayacak sekilde olmalıydı

  2. Mesut abi öncelikle merhabalar. Seni hem severek hem de özenerek takip eden bir takipçinim. Siyaset bilimi ve Kamu Yönetimi 4. Sınıf öğrencisiyim. O yüzden güzel bir şekilde yazdığın ütopik ve bir o kadar da ulaşılamaz hayalleri ben de çok kurdum. Neden ütopik ve bana göre neden ulaşılmaz olduğunu açıklamak isterim.

    Türkiye’de İstanbul en önemli şehir, bunun en büyük sebebi ne onun tarihi ne de ekonomik gelişmişliği, tek sebebi çok fazla oy potansiyeli barındırması. Bugüne kadar iktidara gelen hangi partiden/görüşten olursa olsun İstanbul’u kazanmak hep birinci amaç olagelmiştir. Elem olay 12 Eylülden itibaren parti başkanları çoğunlukla İstanbul milletvekili, il başkanı yahut dernek başkanları arasından çıkmıştır. Bu çok doğal, hem mecliste temsil açısından hem de ingilizce karşılığı “influence” olan hadise yüzünden odak hep İstanbul olmuştur.

    Ülkemiz 1945 yılından beri sadece 3.5 yıl gibi kısa süre sol görüş tarafından yönetildiğinden, bu süre boyunca merkez sağ veya milliyetçi görüşlerin ekonomik politikaları etkin olmuştur. Sizin dediğiniz vergi indirimi, teşvik, maaş düzenlemeleri ve diğer şeyler neredeyse imkansız. Tarih boyunca devletler hiç bir zaman vergi indirimine sıcak bakmamışlardır, çünkü ekonomi kolektif bir ilerleme gerektirir. Tüm ülkenin ürettiği artı değer ve toplanan vergiler o ülkenin sermayesini oluşturur. O sermayenin yönlendirilmesi ve dağıtılmasının çok çeşitli yolları vardır. Eğer devlet hem şirketi hem de çalışanları farklı şehre taşıyarak çözmek isterse, o şehrin konumu ve yapısı izin verse dahi bazı sorunlarla karşılaşır. Öncelikle ilk sorun kaynak aktarımı olur. Bu işi başaramak için çok fazla kaynak lazım, ne özel sektör ne devlet buna sıcak bakmaz. Hiç bir iktidar bütçesinden fazla harcamak istemez, bütçe açığı da vermek istemez. Denge kamu maliyesinde ana hedeftir. Bu tür değişiklikler hem bütçede hem sosyal hayatta büyük dengesizlikler yaratır. Oraya taşıdığın binlerce insanın farklı ihtiyaçları olacak, mesela çoğu şehirde sadece 1-2 adet sinema var, devlet tiyatrosu yok, sahne yok, kongre veya toplantı için büyük bir salon yok, fuar alanı yok bunların hepsini geçtim bir pazar alanı bile yok. Sokaklara pazar kuruluyor. Yani büyük şehire alışmış insanları küçük şehire yerleştirirsek öngöremeyeceğimiz sorunlarla karşılaşmak kaçınılmaz. Kendimizi kandırmayalım, devletten vergi düşürmesini talep etmek çok ütopik. Tüm bütçe planlaması yalnızca 1 yıl için yapılır ve varsayımlara dayanır. Ancak sizin yazınız çok uzun dönemi kapsıyor, etkilerini tahmin etmek de çok zor.

    Gelelim benim çözümüme, eğer ben İstanbul’un nüfusunu ve ekonomik gücünü azaltmak isteseydim amacım diğer şehirleri daha cazip kılmaya çalışırdım. Aslında Mesut abi de teoride bunu söylüyor ama pratikte etkilerini tahmin etmek zor. Benim diğer şehirleri cazip kılma fikrim ise, her şehrimizin farklı değerleri, kültürleri, ekonomik elverişliliği var. O alanlara yatırım yapmak, şehir halkının eğitim seviyesini arttırmak, şehir halkına gerçekten o şehri doğru bir şekilde anlatmak gerektiğini düşünüyorum. Eğitimden kastım da lise üniversite bazında değil, genel olarak şehir halkının eğitimi. Fuarlar, konferanslar, imza günleri vs. aklınıza gelecek her türlü etkinliğin sadece belli başlı şehirlerde yapılmaması lazım. Yani anlatmak istediğim az nüfuslu şehirlerin etkinlik katılım oranlarına bakarak hareket etmemek. İnatla pes etmeden o şehirlerin değerlerini kullanarak hep birlikte bir gelişmişlik olması, her şehrin kendi değerini yüceltmesi gerekiyor. Geçmişte kurulan köy enstitüleri, doğru bir amaçla ancak yanlış yollarla yürütülen Halk Evleri örneklerinde bunları görebiliriz. İstersek gerçekten başarabiliriz, her bölgenin her şehrin hatta her ilçenin kendine haz değerleri var. Ülkemiz bu konuda gerçekten eşsiz bir coğrafya. Buna yoğunlaşmak gerektiğini düşünüyorum. Ha bunu mevc iktidar yapmayı denedi mi denedi, kalkınma ajansları açıldı yirmi küsür bölgede kalkınma ajansı kuruldu. İnanın bu ajanslar hakkında bir ödev yapmak istedim, hocamız hiç bulaşma işin içinden çıkamazsın yapılanların hiç bir mantığı yok. Bu kalkınma bölgelerinin neye göre belirlendiği, ayrılan bütçenin neye göre belirlendiği, kalkınma ajanslarının Türk idare sisteminde nerede yer aldığı ve nereye bağlı olduğu belirli değil. Yani yandaş ticaret adamlarına meşru rant sağlamaya yarayan bir sistem. Olumlu örnekleri kesinlikle vardır yoktur demiyorum, ama topyekün ele aldığımızda neresinden tutsan elinde kalıyor.

    Mesut abi, seni seviyorum fikirlerine de büyük saygı duyarım. Keşke dediklerini yapabilecek bir siyasi iktidar olsa ama ne liberallerden, ne muhafazakarlardan, ne merkez sağdan, ne sosyal demokratlardan böyle bir şeye imza atacak parti bulamazsın, bulamayız. Sevgilerle.

    Eyyorlamam bu kadar.

    Not: Fazla düşünmeden/araştırılmadan, üstünkörü yazılmıştır hata varsa affola.

      • Neredeyse senin yazın kadar uzun yorumumu okumana sevindim abi. Ülkemizin tek kurtuluşu Atatürk’ü de yaptığı gibi “birleşmek”. Topyekün, kolektif bilinçle standartları arttırmak diye düşünüyorum. Nasıl dünyaya gelmiş her insanın farklı yönleri ağır basarsa, farklı yetenekleri olursa bunu coğrafi olarak toplumlarda ya da bence doğru tabiri ile “kalabalıklarda” bulabiliriz. Doğru bir çalışmayla, doğru planlamaya ve doğru kişilerle bunu başarmak çok da zor değil diye düşünüyorum. Mevcut iktidarın son 15 yılına bakalım, bu toplumsal kalkınma bilincinin tam tersine bölücü tip politikalar izliyor. Devletin kaynaklarını batıdan alıp doğuya verdiğini hepimiz biliyoruz. Ama gördüler ki sadece para kaynağı sağlayarak bir bölge kalkındırılamaz. Örneğin, devlet İzmire 100 birimlik bir kaynak sağlayıp yatırım yapıyor. Rakamlar yanlış olmasın ama sene sonunda İzmir o 100 birimlik yatırımı 131 birime çıkarıyor. Burdan oluşan 31 birimlik artık değeri az gelişmiş şehirlere yönlendirerek adil bir bütçe dağıtımı yaptığını zannediyor. Ama örneğin Batman iline 100 birimlik yatırım yapıyor Batman 0 artı değer üretiyor. Üzerine bir de bütçe açığı çıkıyor, paranın nereye gittiği belirsiz Batman belediyesi bütçe raporunda. Verdiği para tamamen boşa gidiyor, yani aslında yatırım yapıyor ama yanlış yere yapıyor. Bunun suçlusu ne Batman ili ne İzmir ili. Sorumlu devlet, oraya bu kadar parayı harcama sebebi doğudaki oy potansiyeli, kürt desteğini almak. Bu da işe yaramadı gördük. Malesef her yönüyle yıllardır, belki de iyi niyetle yapılan eylemler çok kötü sonuçlara yer açtı, bunu ön göremediklerini 15 Temmuzdan sonra “kandırıldık” demelerinden anlayabiliriz.

        Son bir not, büyük şehirlerde yaşayan insanlar genelde bencil toplumlar olurlar. Devletin kendilerine odaklanmasını ve ilk onların sorunlarını çözmesini beklerler. Ama Türkiye çok büyük bir ülke, ben İstanbul’dayım toplu ulaşımı çözeceğine Antepte Maraşta Mersinde Edirnede Rizede Ardahanda aç yatan insanların sorunlarını çözsün isterim. 25 yaşındayım Mersin doğumluyum Ankarada yaşıyorum 6 senedir. Yani hep büyük şehirlerde yaşadım. Ama biraz burnumuzu dışarı çıkardığımızda, görüyoruz ki kendi sorunlarımız onlarınkinin yanında devede kulak kalıyor.

  3. Mantıklı olmasına karşın yaptığınız planlar hep İstanbul’u nasıl boşaltırıma yönelik olmuş. Girişimci işini nasıl kuracak? Sermayeyi nereden bulacak?Ham madde nereden gelecek? Bu fabrikalarda çalışacak işçilerin eğitimi nerede ve nasıl verilecek, eğitimin kalitesi nasıl olacak? Üretilen malları satın alacak tüketicinin bunları almaya parası yetecek mi?
    Öncelikle kendimizi doyurabilecek hale getirmemiz gerekiyor. Bunun için çiftçiye mazotu en fazla %1 vergi ile satmak ve bunun çiftçiye ulaştığından emin olmak gerek.Çiftçi ile üretici arasında ki fiyat uçurumu kapatmak için gerekirse devlet çiftçiden alıp malı kendi satacak.
    Tübitak daha işlevsel hala getirilmesi gerek.Bunun için ülkedeki üniversitelerin dekanları toplanıp ne yapabiliriz diye bir konsol kurmalı. Öğrenciler projesi olduğu zaman destek görmeli.

    • Ben de İstanbulluyum ama gelirin %40’ını sağlayan İstanbul’a bu gelirden daha fazlasını gömmenin maalesef bir anlamı yok. Çünkü İstanbul’un problemlerini çözmek yerine daha fazla problemin ortaya çıkmasına sebep oluyor. İstanbul bu kadar yatırım alırken, Ankara ve ötesini geçtim, komşu ve yakın komşu şehirler olan Bilecik, Adapazarı, Tekirdağ, İzmit, Edirne ve Kırklareli’nin bir gram bile faydalanamaması çok kötü. Üstelik İstanbul’un eziyetini de çekiyorlar, özellikle trafiğinin. Mesela Ankara, İzmir veya Antalya neden Finans Merkezi olmuyor da İstanbul oluyor? İstanbul’un problemleri kendine yetiyor, bir de bu tür problemlerle uğraşmak zorunda kalıyor. Ben açıkçası anlamıyorum, İstanbul’a gömülen paraların büyük bir kısmı boşa gidiyor bence.

  4. Devletin bu konularda teşvikleri vardı, ancak ne kadar uygulandı yada uygulanabildi orası tartışılır. Şuan birçok şehirde halihazırda ve halen yapılan sanayi bölgeleri var. Tüm bunlar yinede yetmez. Çünkü İstanbul gibi bir yer ne Anadolu da ne de başka bir yerde var. Kültür Sanat futbol etkinlik olanakları yiyecek vs birçok şeyi 10da 1ni başka şehirlerde bulamayabilirsiniz. Uzun vadeli bir plan ile bu dediğiniz gerçekleşebilir. Ancak İstanbul yine istediğiniz şekilde nüfus kaybetmez

  5. Mesut abi söylediklerinin hepsi doğru. Ülke için ve gelecek için biraz kaygı duyan herkesin zaten bildiği ve hayalini kurduğu şeyler. Öte yandan şirketlerin İstanbul’da olmasının önemli sebeplerinden birisi de İstanbul’un lojistik olarak gelişmiş olması. Şimdi sen bu adamı Anadolu’nun bir şehrine göndersen adam ürettiğini; lojistik, hammadde transferi, yeni yatırım maliyetleri gibi kalemler sebebiyle son kullanıcıya daha pahalıya satmak zorunda kalacak. Bu da zaten yüksek olan rekabet şartlarında firmanın rekabet gücünü aşağıya çekecek. Ekonomik açıdan söylediklerin çok mantıklı ama ekonomide hep bahsedilen “görünmez el” bir şekilde işleri rayına oturtacaktır ya da rayından çıkartacaktır. Ekonominin en temel prensibi senin de bildiğin üzere arz-talep dengesidir. Bizim yanlışımız – ki bu yazıda senin de öyle – Biz altyapıyı kurmadan önce evi yapmaya çalışıyoruz. Kastedilen anandolu’da bu şirketlerin üretimlerini, ithalatlarını, ihracatlarını hızlı ve uygun şekilde yapabilecekleri altyapı olsaydı zaten teşviklere gerek kalmadan “görünmez el” onların o şehirlere koşa koşa gitmelerini sağlardı.

  6. İstanbulun %70 i imarsız ne yapsan boş abi sürgün yasası çıkarıp aktif çalışmayan herkezi göçe zorlamak lazım şirketlerede başka ile gitmeleri için baskı yapmak lazım

  7. Abi şirketleri İstanbul’dan çıkartıp diğer şehirlere yollayabilmek için önce orada altyapı yatırımı yapmak lazım. Ben Sakaryalıyım, şuan Bandırma’da üniversite okuyorum. Sakarya’nın Hendek ilçesinde merkeze 7 dakika mesafedeki mahallede su yok. Öteden beriden kazıp kendimiz hat çekip su getiriyoruz. Elektrik desen 2 güçlü cihazı aynı anda çalıştırmak neredeyse imkansız. Belirli aralıklarla servise gitmeleri gerekiyor. Doğalgaza, internete hiç girmiyorum bile. Bu şirketleri böyle yerlere göndermeden önce buradaki altyapıyı sağlamak gerekir diye düşünüyorum. Mal üreten şirketlerin bir ürünü nakliye masrafları artacaktır, çünkü üretilen ürünler genelde büyük şehirlerde alıcı bulur. Oraya gönderme masrafı artacak, hali hazırda ham madde ya da ara madde alabilecekleri şirketler de büyük şehirlerde hemen yakınlarında olduğu için oradan da ciddi bir kazanımları var. Bu kişiler için uygun elemanlar bulunmalı, bu kişileri diğer nispeten küçük illerimizde istihdamının sağlanması da kolay değil diye düşünüyorum. Çünkü doğru dürüst hiçbir şey yok bu illerimizde. Tatile gidip 2-3 ay kalmak güzel olabilir ama mesele o illerde yaşamaya gelince işler değişiyor.
    Hepsini geçtim ben aileden beri çiftçi olarak yetişmiş birisiyim, şuan iktisat son sınıf öğrencisiyim ama en azından belirli bir kalitede yaşayabileceğimi bilsem giderim köyüme güzel güzel fındığımla uğraşırım. Ama tarım gelirine olan güvensizliğim ve sıfır yaşam kalitesi yüzünden istesem de gidemiyorum. Büyük şehirde yaşadığımızda, “bu şehirler çok kalabalık herkes memleketine dönse ne güzel olur” deniyor. Bunu ben de çok duydum ve yaşadığım yer de İstanbul’la kıyas kabul etmez nüfus olarak. Tamam döneyim memleketime de su yok, düzgün elektrik yok, internet yok, her gün sobayla uğraşmam gerekiyor. Sosyal yaşantıya gelecek olursak şuanda Sakarya’nın Adapazarı ilçesi dışında en gelişmiş ilçesi Hendek’dir. Alkol içtiğim için değil ama şuan Hendek’de oturup arkadaşınla iki bira içebileceğin bir içkili mekan yok. Belediye dine aykırı olduğu için izin vermiyor. 2 yıl öncesine kadar 1 tane spor salonuna 2 adet sinemaya sahipti. Şuan 1 sinema var. Tiyatro falan hiç görmedik öyle şeyleri. Çocukların vakit geçirmesi ve kendilerini geliştirmeleri için yapabilecekleri hiçbir aktivite yok. Benim çocukluğumda sadece güreş vardı, o da belediye başkanı eski güreşçi diye. Ondan sonra Sakarya gençleri uyuşturucu bağımlısı oldu. Konuştuğum çoğu arkadaşım sırf bir aksiyon olsun diye yaptıklarını söylüyorlar. Vakit geçirebilecekleri başka bir şey yok, her şeyi deniyorlar. Şimdi ufak ufak bir şeyler açılmaya başlamıştır umarım. Şimdi büyük şehirlerde o kadar tatlı hizmetten yararlanmak güzel geliyor açıkçası. Ben de askerlik yapıyorum, ben de her vergimi ödüyorum, ama iş hizmete geldi mi herkesin aldığı hizmeti almak istediğim için sığınmacı muamelesi görüyorum. O yüzden abi benim gibi insanlara memleketinize dönün demeden önce o illerdeki yatırımların artması gerekiyor senin de dediğin gibi. Ama İstanbul’un nüfusu çok fazla ve asıl mesele oy olduğu için de İstanbul’daki yatırımları bırakıp da Anadolu’da büyük değişiklikler yapmak mantıklı değildir. Ayrıca Anadolu’daki kentlerimizdeki nüfus da bilinçlenmeli. Karnımız bir şekilde doyuyor diye şükredip desteğe devam etmek vefa gibi gözükse de günümüzde işlerin bu şekilde yürümediğinin bilincinde olunmalı.
    Benim tek istediğim taşa toprağa verdiğimiz değerin en azından yarısını insanımıza vermeliyiz diye düşünüyorum. İnsanlarımız rakamlardan ibaret olmamalı. Tarihe çok fazla takılıyoruz diye düşünüyorum. Tarihinden ders almayan millet yıkılmaya mahkumdur ama biz hep yanlış dersleri alıyoruz diye düşünüyorum. Ders almak tamamen kafayı oraya gömmek demek değil bana göre. Sadece bilmek; günümüzde ve ileride vereceğimiz kararlarda bu birikimi tecrübeye dönüştürerek en doğru kararı vermek demektir bana göre.
    Sen kalkınma planını açıkladın yorum istedin, ben içimi döktüm ama sorun olmaz bence:)

  8. İstanbul hedef şehir olmaktan çıkartılmalı; eğer bölgenin değerinin arttırılması isteniyorsa, özellikle Trakya Bölgesinde çalışılmalıdır. Örneğin, İstanbul Limanlarını aratmayacak bir Çanakkale mevcut iken, bir Balıkesir mevcut iken İstanbul’da inat edilmesi çok saçma geliyor. Üstelik bu bölge göreceli daha düz bir arazi ve tren taşımacılığına da çok uygun. Bunun yanında Çanakkale gibi tarihi içeriği oldukça yüksek bir ilimiz var iken, bir boğazın daracık iki yakasına sıkışmış İstanbul’da inat edilmesini ben anlayamıyorum açıkçası. Ayrıca Kanal İstanbul Projesi gerçekleşirse, İstanbul’un çok daha kötü hallerini de göreceğimize inanıyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz